Türkiye, terörle mücadelede tarihinin en kapsamlı dönemlerinden birini yaşıyor.
Cumhur İttifakı’nın yürüttüğü “Terörsüz Türkiye” politikası, artık sadece bir güvenlik stratejisi değil; devletin varlık felsefesi, milletin ortak iradesi haline gelmiştir.

Cumhur İttifakı, terörle mücadeleyi sadece dağlarda verilen bir çatışma olarak değil, milletin ruhunda verilen bir mücadele olarak görüyor.
Bu anlayış, yıllardır Türkiye’yi zayıflatmak isteyenlerin en çok korktuğu şeydir:
Birlik olmuş, kararlı, iradesini kimseye teslim etmeyen bir Türkiye.

Artık mesele, “terörü bastırmak” değil; terörü besleyen bütün zeminleri ortadan kaldırmaktır.
Sınır ötesi operasyonlar, istihbarat reformu, terör finansmanı ile mücadele ve toplumsal dayanışma…
Hepsi aynı zincirin halkalarıdır.

PKK ve Türevleri: Kökü Dışarıda, Hedefi İçeride

PKK ve türevleri, her dönemde farklı isimlerle, farklı maskelerle ortaya çıksa da özü değişmez:
Türkiye’nin huzuruna kastetmek.
Ama artık o eski Türkiye yok.
Cumhur İttifakı’nın oluşturduğu güvenlik doktrini sayesinde terör, sadece sınır ötesinde değil; içerideki bütün damarlarından da temizlenmektedir.

Devletin kararlılığı, milletin duasıyla birleştiğinde hiçbir kirli yapı bu ülkede tutunamaz.

Dış Politika Boyutu: Terörün Kaynağında Mücadele

“Terörsüz Türkiye” vizyonu sadece iç güvenlikle sınırlı değildir.
Cumhur İttifakı’nın yürüttüğü strateji, terörün beslendiği dış kaynaklara karşı da aktif bir diplomasi hattı oluşturmuştur.
Irak’tan Suriye’ye, Karabağ’dan Akdeniz’e kadar Türkiye artık sadece savunmuyor — oyun kuruyor.

Bu yeni yaklaşım, Türkiye’yi bölgesel bir aktör değil, bölgesel denge unsuru haline getirmiştir.
Terörün coğrafyası daraldıkça, Türkiye’nin etki alanı genişlemektedir.

Elbette bu süreçte en büyük tehdit, terör kadar, terör üzerinden siyaset yapmaya çalışan zihniyetlerdir.
Cumhur İttifakı, işte tam burada farkını ortaya koyuyor:
Parti çıkarlarını değil, ülkenin bekasını merkeze koyan bir siyaset anlayışı.

Bu anlayış, günlük hesaplarla değil; geleceğin Türkiye’si için şekilleniyor.
Terörün olmadığı bir ülke, sadece huzurun değil; üretimin, yatırımın ve kalkınmanın da teminatıdır.

Anahtar Değil, Irade Lazım

Siyaset sahnesinde “denge siyaseti” adı altında teröre karşı net duruş sergileyemeyen partiler ise, bu büyük mücadelenin dışında kalmaya mahkûmdur.
Kimisi “anahtar” olma derdinde, kimisi “denge” peşinde.
Ama unuttukları bir şey var:
Bu milletin anahtarı kendi elindedir.
Ne dış güçlerin, ne hesapçı siyasetçilerin çevirdiği İngiliz anahtarları bu kapıyı açabilir.

Cumhur İttifakı’nın yürüttüğü “Terörsüz Türkiye” politikası, aslında Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına atılan en sağlam adımdır.
Bu politika, sadece bugünün değil; gelecek kuşakların da güvenliğini garanti altına almaktadır.

Bu “Anahtar”, sıradan bir anahtar değil, tam anlamıyla bir İngiliz Anahtarı:
Kimin eli çevirirse ona göre yön değiştiriyor.
Bir gün “demokrasi havarisi”, ertesi gün “yerli-milli kahraman”…
Her ortama göre renk, her döneme göre ton değiştiren bir siyasi bukalemun.

Genel Başkan’ın politik dili ise, tam bir ustalıkla kurgulanmış “söz cambazlığı.”
Ne yazık ki rüzgâr nereye eserse oraya savruluyor.

Kısacası, “Anahtar Partisi” bir siyasi aktör değil, kim çevirirse onun yönüne dönen bir İngiliz Anahtarı.
Ne kapı açar, ne kilit çözer; sadece gevşetilmesi istenen milli vidaları söker.

Türkiye, artık terörle anılan bir ülke değil; terörü bitiren ülke olma yolundadır.
Ve bu kararlılığın arkasında, devletin iradesi kadar milletin duası vardır.